5 Nisan Avukatlar Günü’nde, içimdeki “hukukçu özlemi” ayaklandı yine. Gerçi üniversite diplomamda “Hukuk Fakültesi” ibaresi var ama devamında “Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu” yazdığı için, lafta kalıyor!
Ticaret Lisesi mezunu olduğum için, hukuk okuma imkanım
yoktu o zamanlar. Olsaydı, avukat değil yargıç olmak isterdim. HSYK da ilk fırsatta
şutlardı beni!
Senih Özay hukuk mesleğinde avukat olmayı ayrı tutmakta,
çok daha özel bir yere koymakta haklı yani.
Canım benim. Ben ona “abi” derim, o da bana “abi” der
nedense.
Kesin olan Senih Özay’ı çok sevdiğim, “avukat” denince,
aklıma önce ve hemen onun geldiğidir.
Tanıyanlar iyi bilir. Farklıdır, aykırıdır, fena halde zekidir, dolayısıyla mizah yönü fazla gelişmiştir. Kafasına koydu mu, adamı yer, bitirir.
Çok zamanımız geçti birlikte.
Ne mutlu bana.
Onun hakkında yazılacak, söylenecek çok şey var da,
hangisini aktarsam “avukatlar gününde” buraya.
Der ki mesela:
Duruşmalara mutlaka iki duruşma önceden girerdim salona.
Hakim kimdir, sinirli midir, nasıl biridir, hakim karısı ile kavga etmiş birine
benziyor mu, hakimin böyle garip garip şeylerini düşünür bulurdum. Sıkıyönetim
mahkemelerinde bile sözümü kesmediler, kesemediler.
Hakimlere karşı koridorlarda, duruşma salonunda ceket
iliklemek ile başlar senin çekinmen, burada rahatlayamayacağın, rahat
duramayacağın, her şeyi söyleyemeyeceğin, yaşamayacağın, parlak fikirlerinle,
yaratarak yaşamın içine giremeyeceğin. Buna kızar, bozulur, diye söylemeden
konuyu kapatacağın nokta orada başlar! Ben işte bu üslubu beğenmiyorum!
İyi bir avukat, akıllı bir avukat, zeki bir avukatın para
kazanabilmeyi becerebilmesi lazım Ama para kazanmak yüzünden, örneğin çevre
duyarlığına ilişkin davalara bakamıyorum dememesi lazım! Böyle güzel şeylere vakit ayıramıyorum diye
enayice laf etmemesi lazım! Böyle laf edeceğine git sol elinle para kazan, gel
sağ elinle bu işlere bak.
MESLEK ONURUNU ÇİĞNETMEYENLER SELAM OLSUN
Hukukçu, avukat, seçilmiş bir milletvekili Can Atalay; cezaevinden
bir mesaj gönderdi bugün:
Saatlerce duruşma kapılarında bekleyen, onlarca dosyayla
gününü icra araçlarında geçiren, CMK görevlendirmelerinde gecesini gündüzüne
katan, vergi sigorta kira yükü altında ezilen, mesleğe adım atar atmaz geçim
derdine düşüp ek işler yapan, geleceğine inancı azalan, güvencesizliğin
yarattığı kaygıyla baş etmeye çabalayan, yeri gelince müvekkilleriyle de
onların yararına mücadele etmek zorunda kalan, cübbesi üstüne büyük gelen hakim
ve savcıların “azarlamaya” kalkmalarına göğüs geren hasılı her anı zorlukla
dolu olsa da mesleğinde ısrar edenler olarak günümüz kutlu olsun.
Türkiye hak etmiyor seçilmiş bir milletvekilinin, Anayasa
Mahkemesi kararı ayaklar altına alınarak, besbelli “kişisel intikam”
amacıyla tutsak edilmesini.
31 Mart bile ders olmadıysa, olmazsa, ne olur bu
memleketin hali?
Yorumlar
Yorum Gönder