Bağış Erten / Gazete Oksijen
Hep aynı yanılgıyı yaşıyoruz. Öyle etkileyici bir sporcu kuşağı izliyoruz ki daha da katiyen öylesi gelmez zannediyoruz. Messi-Ronaldo dönemi bitiyor diye yaslar tutuyoruz. Federer-Nadal için ağlaya ağlaya gözlerimiz şişiyor. LeBron-Curry gidince öksüz kalacağız diye korkuyoruz. Ama diğer yandan Lamine Yamal futboluyla büyülüyor, Carlos Alcaraz ve Jannik Sinner tenis kortlarında parlıyor, Shai Gilgeous-Alexander NBA’i sallıyor. Yine yeniden gümbür gümbür bir kuşak kabarıyor.
Sporun büyüsü bu. Kendisini sürekli yeniliyor, daima dönüştürüyor. O sayede bir daha gelmez denen herkesin yerinde yeller esiyor. Ama biz nedense hiçbir seferinde inanamıyoruz buna. Kalbimize taht kuranların yeri doldurulamaz sanıyoruz. Çamur grubu fonda sürekli “Ayrılamıyoruz Meliha” şarkısını söylüyor: ‘Önce bir korkma diyorum / Yürü boyuna serine / Sonra dön gitme diyorum / Gelmez ki kimse yerine.’
Başa dönmeyen spor
Oysa yönetim anlayışı buna izin veriyorsa, arkadan gelen yeni jenerasyona kapılarını açacak esnekliği gösteriyorsa o spor ve de sporcusu yükselmeye hep devam ediyor. İşte biz en çok burada sınıfta kalıyoruz. İster kulüp olsun ister milli takım hep büyük dalganın peşindeyiz. Birileri geliyor, sporu bir noktaya taşıyor. Sonra yeniler kendiliğinden baş gösterene kadar dirsek çürütmeye devam. Basketbolda 1979 kuşağını arıyoruz hâlâ. Futbolda 2000’lerdeki ritmin peşindeyiz sürekli. Denk gelip de bir hava yakalasak, bir kimya bulsak falan. Bir şekilde zarlar denk gelse…
Ama bir sporumuz var ki diğerleri gibi pek öyle barbut bağımlısı değil. Rüzgâr, dalga, zar falan dinlemiyor. Kimyayla, simyayla, astrolojiyle işi yok. Matematik kesinliğinde, fizik netliğinde yetenek üretiyor. Tahmin edeceğiniz üzere voleyboldan bahsediyorum. Bilhassa kadın voleybolundan. Onun da son 20 senesinden. Neslihan Demir gibi bir oyuncunun gelmeyeceğinden çok emindik yıllarca. Özlem Özçelik, Esra Gümüş, Gülden Kayalar gibileri gelmezdi. Ama daha onlar bayrağı teslim etmeden Eda Erdem, Naz Aydemir, Gözde Kırdar, Bahar Toksoy falan geliverdi. Daha onlar yeni tecrübe kazanmışken arkası Ebrar Karakurt, Zehra Güneş, Hande Baladın, Cansu Özbay, Simge Aköz’le doldu. Daha sonra aralarına Melissa Vargas eklendi. Biz böylesi gelmez dedikçe üretmeye devam etti voleybol. Üstelik ablalık hukukunu bozmadan, inanılması güç bir aradalıklarını hiç kaybetmeden.
Çin’de oynanan VNL’in ilk ayağındaki takımı izlediniz mi? Aslı Kalaç, Meliha İsmailoğlu, Simge ve Hande’nin ablalığında gencecik yeni yıldız adaylarının nasıl parladığına şahit oldunuz mu? Şimdi voleybola yaz aylarında dönen gözler soruyor, kim bu Aleksiya? Eylül nasıl böyle her topa yetişiyor? Berka, Deniz, Dilay, Yaprak nasıl bu kadar çabuk olgunlaştı? En önemlisi nasıl oluyor da çelik sinirlerle bile olmayacak işler başarıyorlar? İzlemeyenler için kayda geçelim. Ev sahibi Çin’e karşı oynadığımız maçın üçüncü setini 3 kez set sayısı kullandıktan sonra 31-29 kaybettik. Dördüncü sette ise 5 maç sayısı çevirdik. Kimlerle? Bu kritik anlarda sahne alan yeni yüzlerimizle. O sırada sahada 25 yaş altı dört oyuncu vardı! 20 yaşındaki Dilay tek elle yaptı asisti, 23 yaşındaki Yaprak bitirdi.
İşte bu genç isimler ve hemen yanlarında onlara cesaret veren ablalarıyla oluyor bu iş. Yeni gelenlere neşeli plonjonlar attırınca. Hande Baladın, son setin en kritik yerinde inanılmaz bir soğukkanlılıkla plaseledikten sonra servis çizgisine dans ederek dönünce onlara da bir güven geliyor işte. Daha otuzlarında gencecik kadınlar olarak Aslı ve Simge bayramda el öptürme şakası yapınca bu bir aradalık bozulmuyor.
Başarının anahtarları
Bu yazı aslında sizlere bu yeni yıldız adaylarını takdim etmek için yazıldı. En az onlar kadar genç bir gazeteci adayı olan Defne Heybeli yıllardır onların her maçlarını izliyor, notlar alıyor, fotoğraflarını çekiyor. Ve kendisine danıştığımda diyor ki yeni bir kuşak gümbür gümbür geliyor. Lütfen dikkatle okuyun Defne’nin derlediği bilgileri. Hepsi ileride çok konuşulacaklar.
Ama ona girmeden önce ‘nasıl oluyor da oluyor’un üzerine benim birkaç lakırdı daha etmem gerekiyor. Çünkü sistemli bir spor politikası nasıl tıkır tıkır işliyor, bunun üzerinden bir geçmek lazım. Memleketin yüz akı bir voleybol yönetimi var ve onların payını azımsamamak lazım. İdare etmiyor, tam manasıyla yönetiyorlar. Sporcusuyla, kulübüyle, federasyonuyla görevini yıllardır layıkıyla yapanlar var orada. Yıldız adayı gençlerden kurulu bir takımı ikinci lige alıp onlara tecrübe katmak mı dersiniz? Voleybol liseleri ve yatılı okulları yapmak mı dersiniz? Genç ve yıldız kategorilerinde sürekli başarı mı dersiniz? Bitmek bilmeyen yeni oyuncu taraması ve keşfi mi dersiniz? Giderek artan voleybolsever bir kitlenin yaratılması mı dersiniz? Dünyanın en iyi koçlarıyla uzun süre çalışmak mı dersiniz? Z Kuşağı’nın simge sporu olmaya oynamak mı dersiniz? Farklı duruşlarıyla toplumun saygısını kazanmak mı dersiniz? Bütün kameralar onları izlerken, milyonlarca takipçi sayısına sahipken hiç bozulmadan fedakârca işini yapmaya devam edenler mi dersiniz?
Haydi maça gidelim
Hayır! O reklam filmine katılmıyorum. Bu ülkenin sporu değil voleybol. Voleybol ülkesi de değiliz biz. Çünkü öyle olsaydı, böyle olmazdı. Sanırım yeraltında gizli bir laboratuvarda, steril bir in vitro ortamda üretiliyor her şey. Şaka bir yana, olması gereken Türkiye’nin takımı Filenin Sultanları. Türkiye 3.0’ın temsilcisi.
Haftaya İstanbul’a gelecekler. Gidip bir saygı duruşunda bulunmak gerekmez mi?
14 HAZİRAN’LAR
1789 - Darıdan damıtılarak yapılan ilk viski, Amerikalı din adamı vaiz Elijah Craig tarafından üretildi. Bu tür viskiye Bourbon adı verildi, çünkü bu din adamı Kentucky'nin Bourbon ilçesinde yaşıyordu.
1830 - Fransa, Cezayir'i sömürgeleştirmeye başladı: İlk adımda Sidi Ferruch şehrine 34000 asker çıkardı.
1839 - Jandarma Teşkilatı kuruldu. Teşkilatın ilk nizamnamesi olan Asakir-i Zaptiye Nizamnamesi yürürlüğe konuldu.
1846 - Meksika-Amerika Savaşı sırasında Kaliforniya Cumhuriyeti, Meksika'dan bağımsızlığını ilan etti.
1900 - Hawaii, Amerika Birleşik Devletleri'ne katıldı.
1925 - Göztepe SK kuruldu.
1951 - İlk ticari bilgisayar olan UNIVAC I tanıtıldı ve ilk makine "ABD Nüfus Müdürlüğü"ne tahsis edildi. (İkincisini Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri alacaktır.)
1977 - Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Hükûmet kurma görevini CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e verdi.
1985 - Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, Schengen Antlaşması'nı imzaladılar.
1989 - Kapalı yerlerde sigara içilmesi ile sigara reklamı ve kampanyası yasaklandı.
2001 – Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın 1996’da oluşturdukları “Şanghay Beşlisi” adlı yapılanmaya, Özbekistan’ın da katılmasıyla Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu.
2022 – CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun siyasi parti üyeliği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düşürüldü.
2022 – ABD’de, ‘Kocanızı Nasıl Öldürürsünüz’ adlı denemenin yazarı 71 yaşındaki Nancy Crampton Brophy, eşini öldürdüğü gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edildi.
14 HAZİRAN’DA DOĞANLAR
1864 - Alois Alzheimer, Alman sinir hastalıkları uzmanı (ö. 1915)
1928 - Ernesto Che Guevara, Arjantinli devrimci (ö. 1967)
1955 - Perihan Savaş, Türk oyuncu
1969 - Steffi Graf, Alman tenisçi
14 HAZİRAN’DA ÖLENLER
2007 - Kurt Waldheim, Avusturyalı politikacı ve devlet adamı (d. 1918)
2008 - Avni Anıl, Türk bestekâr (d. 1928)
2013 - Ethem Sarısülük, Ankaralı kaynak işçisi (d. 1986)
2019 - Ergün Uçucu, Türk tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı (d. 1940)
2021 - Selçuk Tekay, Türk besteci ve keman sanatçısı (d. 1953)
Yorumlar
Yorum Gönder