Özge Öner yazdı____________
Ayşe Barım, bu ülkenin üretken, disiplinli ve güçlü kadınlarından biri. Medya kariyerine 1992’de adım attı. Kanal D, ATV, Hürriyet gibi sektörün devlerinde çalıştı.
2002’de ID İletişim’i kurarak Türkiye’nin en etkili menajerlik ajanslarından birini yarattı ve sektörün önde gelen isimlerinden biri oldu. Hikmeti kendinden, kendi kabiliyetinden. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin devreden bakiyesi değil.
Boğaziçi mezunu, çalışkan, kendi emeğiyle kendini var etmiş bir kadın.
Ben bu sektörden çok anlamam ama oyuncularının sadece bazılarına baktığımda gördüğüm, Türkiye’de milyonların izlediği dizilerde filmlerde rol almış bir çok ismin kariyerini yöneten, Türkiye’nin en büyük yapım şirketleriyle en kritik işlere imza atan kişidir Ayşe.
Ama belki de sorun tam olarak budur: Başarısı. Görünür olması. Etkili olması. Birileri bu kadar parlayan bir kadını hazmedemedi ve tehdit olarak gördü.
Süreç bir iftira kampanyasıyla başladı aslında. Önce geçtiğimiz ocak ayında sosyal medya üzerinden hedef gösterildi. “Genç kadın oyuncular üzerinden gayri ahlaki kazanç sağladığı” yönünde asılsız bir iddiayla başlayan bu süreç, kısa sürede bir karalama makinesine dönüştü. Artık alışageldiğimiz taktiklerle ortaya bir tür yem gibi gıybeti zevkli bir iftira atıldı, Ayse Barım’ın adını hayatında bir kez bile duymayacak, normalde sonrasında gelen mesele ile de asla ilgilenmeyecek yığınlar, bu hikayelerin şehvetiyle hızlıca konuya dahil oldular. Evden çıktığım bir sabah hatırlıyorum o günlerde, iki tane apartman görevlisinin Ayse Barım hakkında konuştuğuna şahit oldum. Tam da istedikleri şekilde ve hızda, bir medya saldırısıyla, karanlıklar kraliçesi olarak Ayşe’yi toplumun bilincine servis ettiler. Ayşe Barım hakkında bir “tekelci, manipülatör, her kötülüğün merkezindeki figür” anlatısı böylelikle inşa edildi.
Ardından Gezi Parkı iddiaları eklendi. 15-17 Ocak’ta, kendi savunmasında da ifade ettiği üzere bir merkezden düğmeye basılmış gibi, Ayşe’nin oyuncuları Gezi’ye zorla götürdüğü, Gezi olaylarını yönlendirdiği, provokatörlük yaptığı ileri sürüldü.
Gezi Parkı suçlaması başlı başına çarpıtma
Savunmasında “Gezi’ye yalnızca bir kez gittim; o da oyuncularım oradayken, basın açıklaması yapacaklarını söylediklerinde. Aynı şekilde 15 Temmuz sonrası Demokrasi Mitingi’ne de oyuncularımla birlikte katıldım” dedi. “Gezi Parkı’nda bir kez bulunmam dışında tek bir somut delil yok. Oradaki insanların çoğu benim oyuncum bile değildi” diye ekledi. Üstelik Gezi olaylarının üzerinden 12 yıl geçmişken, bu süreçte ne tanık ne sanık olarak adı bir kez bile geçmişti.
Ayşe Barım’a yöneltilen Gezi Parkı suçlaması başlı başına bir çarpıtma örneği. Duruşmada söylediği gibi, o dönem şirketine bağlı 43 oyuncuyla çalışıyordu, sadece 12’si Gezi’ye gitmişti. Üstelik o oyuncuların hepsi de oraya kendi istekleriyle, kendi kararlarıyla gitmişlerdi. Bir dizi setinde, spontane alınmış bir karardı bu. Üstelik bu oyuncuların dokuzu Gezi’ye kendi istekleriyle gittiklerini ve Ayşe’nin konuyla hiçbir alakası olmadığını beyan etmiş olsalar da bu ifadeleri dosyaya dahil edilmedi. Oyuncularının basınla muhatap olacağı bir durumda mesleği gereği onların yanındaydı.
İddianameye bakıldığında, sanki oradaki herkes ID İletişim bünyesindeymiş, sanki herkes onun talimatıyla hareket etmiş gibi bir anlatı kurulmuş. Öyle görülüyor ki durumun bununla ilgisi yok. Oradaki pek çok kişi Ayşe Barım’ın çalışmadığı isimlerdi.
Ama burada asıl sorun şu: Diyelim ki Ayşe Gezi’ye gitmişti. Hatta diyelim ki birkaç kez gitti. Ne olurdu? O zaman ne değişirdi? Gezi Parkı eylemlerine katılan milyonlarca insan vardı. Bu insanlar arasında bugün devletin farklı kademelerinde görev alan, önemli pozisyonlara gelen kişiler de var. Bir yurttaşın, anayasal bir hak olarak barışçıl bir gösteriye katılması nasıl bir örgüt faaliyetine dönüştürülür? Bu sorunun hukuki bir cevabı zaten yok.
Ayşe Barım Gezi’ye bir kez gitmiş. Ama iddianame, onun oraya yalnızca gitmediğini, organize ettiğini, yönlendirdiğini, yönettiğini iddia ediyor. Bunu yaparken de iddianamede elle tutulur tek bir delil yok; yorum var, tahmin var, niyet okuma var. Gezi eylemleri boyunca İstanbul’da dahi olmadığına dair kayıtlar da dosyada.
Ayşe ağladı, biz mahvolduk. 20 kilodan fazla kilo vermiş, çökmüştü. Bunu zaten biliyorduk ama altı aydır ilk kez duruşmada gördük ve gördüğümüzü sindirmemiz zor oldu.
Trafik polisinden dahi çekinen, siyasi faaliyeti olmayan ve hala adaletin bir gün işleyeceğine inanan bir yurttaş olarak savunmasını “Suç işlemedim. Mahkemenin adaletine ve vicdanına güveniyorum” diye bitirdi. Bu cümleyi kurarken de ağladı. İçeride geçen her gün, sadece özgürlüğünü değil, adalete olan inancını da kemiriyor.
Oysa artık mesele yalnızca adalet değil. Artık mesele yaşam hakkı. Ve bu hayati mesele, 2 Temmuz tarihli sağlık kurulu raporuyla da kayıt altına alınmış ve dava doyasına eklenmiş durumda.
Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde 9 uzman hekimin oy birliğiyle hazırladığı kurul raporuna göre: Ayşe Barım’ın kalp kasları anormal biçimde kalınlaşmış, kalp yetmezliği riski yüksek, ritim bozukluğu var, kalp pili takılması gerekiyor. Kalpten çıkan kan yolundaki daralma, kalp nakli ihtiyacına kadar gidebilecek seviyede. Beyninde daha önce stentle müdahale edilmiş iki anevrizmaya ek olarak, beyin ana damarına yerleşmiş yeni bir anevrizma daha tespit edilmiş durumda. Bu anevrizmanın patlaması halinde felç ya da ölüm riski var. Son bir ayda dört kez hücresinde baygın bulundu.
Doktorlar açıkça diyor: Cezaevi koşullarında ani gelişebilecek bir krize karşı müdahale mümkün değildir.
Yani mesele artık bir mahkeme salonunun meselesi olmaktan çıktı. Bu artık delili olmayan bir suç isnat edilmiş bir kadının mahkum edilmeden tutukluluk yoluyla cezalandırılmasından da öte bir durum, fiilen bir infaza doğru gidiyor.
Ayşe’yi profesyonel hayatta tanıyanlar çok, ama özelde bilen azdır. Ben tanıyorum. Kimse kusura bakmasın, ben sağdan soldan duyduğum degil, tanıdığım Ayşe’den bahsetmek istiyorum. Ayşe dobra ama adil, zekiyi aptaldan, nitelikliyi vasattan, sahteyi gerçekten ayırmayı bilen ve bildiğini de saklayamayacak kadar organik bir insan. Biz dostları için de aynı zamanda en güzel sofraları kuran, en lezzetli yemekleri yapan, herkesi bir araya toplayan, işkolikliği ve problem çözebilme kabiliyetiyle de bize kendimizi hep biraz tembel hissettiren biri.
Benim burada yazıp çizdiklerimden de farklı mecralarda çıkıp anlattıklarımdan da ne denli politize bir insan olduğumu zaten biliyorsunuz. Ama şunu söylemeliyim ki Ayşe böyle değil. Hani bu kadın “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” ettiği ve bunu da oyuncuları örgütleyerek yaptığı iddiası ile 30 yıla kadar yargılanıyor ya, bunun ne denli büyük bir saçmalık olduğunu anlamanız için Ayşe’nin profesyonel geçmişine bakmanız kafi gelir. Bunu da normatif bir yerden söylemiyorum. Ben bu kadar politiğim, herkes de böyle olmalı gibi bir iddiam hiç olmadı. Sadece vaka bu.
Bir insanın hayatta kalma mücadelesi
Ayşe’yi 19 Mart’tan yaklaşık iki ay önce aldılar. Benim tahminim o ki ona kendisinde var olmayan bir etki gücü isnat edilmiş, ortalık toz duman olunca kamusal alanda etkisi büyük oyuncuların gözü korksun ve sesi çok çıkmasın istenmiş. Amaç buyduysa çalıştığını söylemek mümkün. Yahut bir yerden biri gıcık kapmış. Bilemiyorum. Şu noktada Ayşe’nin hayati riskini düşündüğümde inanın artık ilgilenmiyorum da.
Zira şimdi mesele başka. Şimdi mesele, bir insanın hayatta kalma mücadelesi.
Bu bir çağrı değil. Çünkü çağrılar artık sağır duvarlara çarpıyor.
Bu bir not düşme, bir insanın adını, emeğini, hayatını unutmayacağımızı göstermek üzere kaleme aldığım bir yazı.
Ayşe Barım’ın yaşam hakkı iade edilmelidir. Derhal. Gecikmeden. Şimdi. / GAZETE OKSİJEN
12 TEMMUZ’LAR
1923 - İstiklâl Marşı için Ali Rifat Bey'in bestelediği eser seçildi. Bu marş, 7 yıl okunduktan sonra, 1930'da Zeki Bey'in bestesiyle değiştirildi.
1932 - Türk Dil Kurumu kuruldu.
1933 - ABD Kongresi, asgari ücreti belirledi: Saat başına 33 cent.
1936 - Berlin Olimpiyatları'nda Türkiye'ye ilk olimpiyat madalyasını, güreşte 71 kiloda üçüncü olan Ahmet Kireççi (Mersinli Ahmet) getirdi.
1944 - İstanbul Yüksek Mühendis Okulu, yeniden düzenlenerek İstanbul Teknik Üniversitesi haline getirildi. Teknik Üniversite; İnşaat, Mimarlık, Makina ve Elektrik Fakülteleri olmak üzere dört fakülteye ayrıldı.
1960 - Celâl Bayar, vatana ihanet suçuyla Yüce Divan'a sevk edildi.
1962 - The Rolling Stones topluluğu, ilk konserlerini Londra'da "Marquee Club"de verdiler.
1967 - Newark'ta (New Jersey) altı gün sürecek olan ırkçı ayaklanmalar başladı. Olaylar sırasında 27 kişi hayatını kaybetti.
1977 - Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Halil Tunç: “Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti kurulur ve güvenoyu alırsa genel greve gideriz” dedi.
1987 - Türkiye'de anayasa değişikliği için yapılacak halk oylamasında kullanılacak seçmen kütüklerinin belirlenmesi amacıyla tüm yurtta sokağa çıkma yasağı uygulandı.
1991 - İstanbul'un üç ayrı yerinde yapılan Polis baskınlarında Dev-Sol üyesi 10 kişi öldürüldü. Örgütün eski yöneticilerinden Paşa Güven de aynı gün Paris'te öldürüldü.
1993 - Hülya Avşar, "Berlin in Berlin" filmindeki rolüyle Moskova Film Festivali'nde, “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü aldı.
1993 - Japonya'nın Hokkaido adası açıklarında meydana gelen ve Richter ölçeğine göre 7,7 şiddetindeki deprem, 230 kişinin ölümüne neden oldu.
1993 - Türkiye güzeli Arzum Onan, Avrupa güzeli seçildi.
1997 - Mesut Yılmaz Başbakanlığındaki 55. Hükümet güvenoyu aldı. Anasol-D olarak anılan Koalisyon Hükûmeti; ANAP, DSP, Demokrat Türkiye Partisi (DTP) ve 1 bağımsız üyeden oluşuyordu.
2006 – Hizbullah’ın kuzey İsrail topraklarına füze saldırılarında bulunması ve 8 İsrail askerini öldürüp 2 tanesini esir alması, 2006 İsrail-Lübnan Krizi’ni başlattı.
12 TEMMUZ’DA DOĞANLAR
1904 - Pablo Neruda, Şilili şair ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (ö. 1973)
1937 - Bill Cosby, Amerikalı komedyen
1960 - Ahmet Ümit, Türk şair ve yazar
1976 - Hüsnü Şenlendirici, Türk klarnet sanatçısı
12 TEMMUZ’DA ÖLENLER
1935 - Alfred Dreyfus, Fransız subay (Dreyfus davası) (d. 1859)
1975 - Latife Uşaklıgil, Atatürk'ün eşi (d. 1898)
2002 - Ece Ayhan, Türk şair (d. 1931)
2019 - Dengir Mir Mehmet Fırat, Türk avukat ve siyasetçi (d. 1943)
Yorumlar
Yorum Gönder