YENİ NESİL ÇETELER! / günlerden 16 ekim


 



__________________Candan Yıldız/T24

 

Bir duvar yazısı bazen çok şey söyler. Bu fotoğraf Altınova’dan, hani büyükşehirlere kıyasla daha steril olan bir Ege kasabasından… Duvardaki yazı şu: Uyuşturucu büyük oynuyor, bütün dostlarımı esir almış.

Uyuşturucu demek, çete ya da mafya demek. Daha geçtiğimiz günlerde bir belgeselciyi, Hakan Tosun’u kaybettik. Dövülerek öldürüldü iki genç tarafından. Faillerin çete olma ihtimalleri yüksek. Zira 18 yaşındaki failin ailesi bir gazeteciyi tehdit edebiliyor, esnaf kamerasındaki görüntüyü polisten önce alabiliyor. Mahallelerdeki bu yeni nesil çetelerin varlığı son yıllardaki motosikletli saldırılarla daha görünür oldu. MHP’li avukat, Sinan Ateş cinayeti sanığı Avukat Serdar Öktem’i öldüren de bir çeteydi. Daltonlar.

Daltonlar, Redkitler, Casperlar… Kim bunlar, gençler neden bu çetelere ilgi duyuyor, bu gençleri nasıl örgütlüyorlar, geleneksel mafyadan farkları ne, İstanbul nasıl paylaşılmış bu çeteler tarafından, geçmişin politik mahallelerinde bu çeteler nasıl güç kazandı, bir ideolojileri var mı, bazı çeteler sol jargonu neden kullanıyor? Sorular çoğaltılabilir… Bu soruların yanıtlarını arayan bir kitap çıktı Tekin Yayınevi’nden: Yeni Nesil Çeteler; Daltonlar, Redkitler, Casperlar. Bu kıymetli çalışmaya imza atan da iki gazeteci; Sadık Güleç ve Osman Çaklı.

Sadık Güleç’le yeni nesil çeteleri konuştuk iki bölüm halinde. Özellikle geçmişin politik mahallelerine mercek tuttuğu bölümler çok dikkat çekici.

 


- Yeni Nesil Çeteler isimli kitabınız bir gazetecilik kitabı… Siz bu işin peşinde bir gazeteciydiniz özellikle ‘politik mahalleler’de neler olup bittiğini araştıran bir gazetecisiniz. Bu kitap nasıl olgunlaştı?

Üç yıl öncesinden bu çetelerin varlığını fark etmiştim. Özellikle motosikletli suikastler üzerinden fark etmiştim. Sonra Gülsuyu çetesiyle ilgili bir dosyaya bakmıştım.

 

-Sinan Ateş cinayetinden ceza alan Doğukan Çep’in de içinde olduğu çeteden söz ediyorsunuz.

Evet, orada şunu gördüm. Mesela Gülsuyu çetesi ülkücü olarak biliyor. Zaten Doğukan Çep’in Sinan Ateş’le Üsküdar Camii’nde beraber fotoğrafları var. Ülkücü camianın içinde biri. Gülsuyu’nda çok sayıda, özellikle de Ezilenlerin Sosyalist Partisi'ne yönelik siyahlı eylemleri var.

 

- Evet ilk duruşmada bu saldırılarını övünerek anlatmış, devletini seven bir kişi olarak yaptığını söylemişti.

Ama şöyle bir şey var, mesela Ezilenlerin Sosyalist Partisi bir gün içinde iki defa kurşunlanıyor. Onun öncesinde de olaylar var. Orada şunu fark ettim, Gülsuyu çetesine Sinan Ateş cinayeti nedeniyle ülkücü kimliği yapıştırılsa da tam öyle değil. Bu çetenin içinde o mahallenin çocukları da var. Bunlardan bazıları bir yıl önce molotof atan çocuklar. Buradan başladım, bu benim ilgimi çekti. Çünkü ben de biraz varoşta yetişmiş sayılabilirim. Bayrampaşa’da büyüdüm. İlk buradan ilgi duymaya başladım ve daha sonra TikTok’u keşfettim. Baktım TikTok’ta çok sayıda çete eylemlerini yüklemiş. Standart eylem tarzları var, bir motosiklet üzerinde iki kişi, kasklarına kamera takıyorlar ve eylemlerini görünür kılıyorlar.

 

-Bir anlamda reklamlarını yapıyorlar değil mi?  

Evet ve çok geniş bir alanın olduğunu keşfettim. Mesela o görüntülere gelen yorumları okudum. Yüzlerce genç o görüntülerin altına yorum yapıyor.

 

- Ne diyorlar?

Bir gün biz de o masada olabilecek miyiz, özendiklerini ifade eden yorumlar var. Bizim gençliğimizde Deniz Gezmişlere, Mahir Çayanlara öykünmemiz gibi… Varoş gençliği bu çete liderlerini rol model olarak seçmişler. Bu benim ilgimi çekti ve buradan başladım. Sürekli TikTok'a bakıyorum. Çünkü TikTok aynı zamanda halkımızın gerçeğini görmek açısından da enteresan bir yer. Bir de kullandıkları müzikler dikkatimi çekti. Yükledikleri bir dakikalık, 30 saniyelik videolarda mutlaka müzik kullanıyorlar

 

- Grup Yorum’u kullandıklarını ben de görmüştüm.

Grup Yorum, Ahmet Kaya… Dizilerden replikler var. Orada bir isyan duygusunu görmek de beni şaşırttı. Rap grupları da var, sevdikleri ve kendi destekledikleri… Bu yanıyla ABD’de 70’li yıllarda çıkan ganster rap gibi bir gençlik kültürü de olmaya başlamış mahallelerde.

 

- Neden daha çok politik mahallelere bakma ihtiyacı duydunuz yeni nesil çeteleri araştırmak için?

Çünkü ben o mahalleleri yakından tanıyan biriyim. Gençliğim biraz oralarda geçti. Bu politik mahallelerde böyle bir çete oluşumunun çıkması benim için ilgi çekici bir şeydi. Bir de hafızamızda şu var; 2013-2014 yıllarında bu mahallelerde çetelere karşı, uyuşturucuya karşı yürüyüşler oluyordu. Bu mahallelerde biraz ikili bir iktidar durumu vardı. Özellikle Gazi olayları bir dönüm noktası oldu. Bu mahallelerde devlete karşı ciddi bir tepki oluştu. Ve her gün sol örgütlerin eylem yaptığı bir yer haline gelmişti bu mahalleler. Sol örgütlerin güçlü olduğu bir yerde çetelerin ortaya çıkması benim ilgimi çekti. Ama haksızlık da etmeyelim, oralar bu eylemlerden, bu çatışmalardan dolayı ilgimizi çekti ama şehrin diğer mahallelerine bu çeteler zaten hâkim olmuşlardı. Benim izlediğim davalarda dikkatimi çeken şu oldu; Bahçelievler, Yenibosna, Şirinevler bu hatta daha güçlüler. Bölgesel savaşlar da mesela daha çok bu hatta oluyor. Hâkim oldukları mahalleler var ve buralardaki uyuşturucu ticareti, torbacılıktan dolayı kendi alanlarını korumaya çalışıyorlar.

 

- Kitapta şu da var; politik mahallelerde sol yapıların güçsüz olmasıyla bir boşluk doğuyor, ki sol yapıların mahalleliyle kurduğu ilişki bir şekilde bozuluyor, mahalleliler anlatmış kitapta sol yapıların hatalarını. 2016 yani darbe girişim sonrası bu çetelerin çoğaldığına ilişkin yereldeki insanların tespitleri var. Neden böyle olmuş olabilir?

Dönüm noktası olarak iki şey ön plana çıkıyor. Biri Gezi… Mahallelerde konuştuğumuz insanların bize söylediği Gezi’den sonra devletin buralarda konsept değişikliğine gittiği, çetelerin doğduğu ve bu çetelerin devlet tarafından müsamaha gördüğüne ilişkin çok ciddi bir kuşku var. Özellikle Gülsuyu’na baktığımızda bunun doğru olduğunu da görüyoruz.

 


Sadık Güleç-Candan Yıldız

- Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi bir dönüm noktası oldu orada değil mi?

Hasan Ferit cinayeti bir dönüm noktası. Ama çok az bilinir, Gazi’de Battal Tepeli cinayeti var. Mesela Battal Tepeli’nin öldürülmesi kimsenin dikkatini çekmemiş. Benim de dikkatimi çekmemişti. Bu çalışma sırasında fark ettim. Orada mesela bir sol örgütün taraftarı çeteler tarafından öldürülüyor. Ama orada sanırım bu mahallelerin yapısından kaynaklanan bir şey var. Sonuçta çete üyeleri de bu mahallelerin çocukları. Başlangıçta bu çocuklar da mahallenin çocukları, ikna ederiz, aileleri tanıdık diyen bir komite var. Bu nedenle de sol örgütler bu yapılarla çatışmaya girmemişler. Ama Gülsuyu’nda özellikle sol yapılara karşı saldırılar çok fazla artıyor. Bu Gülsuyu çetesinin korundukları çok aşikâr. Çünkü bu çete sadece sol yapılara değil esnafa da saldırıyor. Gülsuyu çetesinin başka eylemlerine de baktım, haraç alma, bazı yerlere hâkim olma, bazı minibüs hatlarını ele geçirme üzerinden çatışmalar da var.

 

- Sıradan insanlara yönelik de saldırıları var öyle mi?     

Bir hafta içerisinde oto yıkamacı, bir pastane kurşunlanıyor ama bunlara karşı ciddi bir operasyon yapılmıyor. Kollandıkları çok açık. Bu Sinan Ateş dosyasına da girmiş bir ifade. Polis aslında bunları izliyor. Dosyaya giren tapede ‘Ya devrimci öldürürsek sorun yok ama polis öldürmeyelim’ deniyor. Buradan da şunu anlıyoruz biz bunlardan birini vurursak polis bize fazla dokunmaz.

 

- Kitapta Gazi Mahallesi sakini biri Battal Tepe cinayetiyle ilgili önemli bir tespitte bulunuyor. Diyor ki o kişi bu ‘bu olayla ilgili zımni bir konsensus oluştu, ben de bu nedenle soğudum ve örgütten ayrıldım.’

Çünkü ciddi bir tepki bekliyorlar ama tepki oluşmuyor. Sonuçta saldırıya uğrayan (Battal Tepe) sol bir yapıdan. Saldırıyı yapan Arap Emrah olarak bilinen Emrah Sever’in Nalburlar çetesiydi. Arap Emrah sol bir örgütten üç yıl hapis yatmış bir kişiydi geçmişte. Hapishaneden çıkıyor ve ideolojik söylemi kullanan, ‘uyuşturucu çetelerine savaş açtım’ diyen biri. Sonradan bu kişi ‘faşist’ diye nitelendiriliyor ama o geçen zamanda öyle güçleniyor ki dokunulmaz hale geliyor.

 

- Uzun bir süre destek görüyor değil mi?

En azından müsamaha gördüğü kesin. O bölgedeki çocukların da rol modeli haline gelmiş. Hakkındaki imaj şöyle; uyuşturucuya karşı savaş açan, hırsızlık yapan çocukların kulaklarını çeken biri. Tabii çıktıkları mahalleye göre özellikleri değişiyor ama bu mahallelerden çıkan çeteler daha politik bir jargona sahipler. Örneğin Volkan Reçber Etiler Nusret'i üç defa kurşunlattı. Büyük ihtimalle bir başka grup adına bu ihaleyi almıştı. Ama yaptığı bir paylaşımda diyor ki ‘halkımız açlıktan ölürken ben sana altına bulanmış et sattırmam.’  Ama diğer mahallelerde politik jargon ön planda değil. Yani çeteler, çıktıkları mahallenin etnik yapısı, siyasal yapısı, kültürel yapısına göre değişiyor. Ama hepsinde bir şey var. Bir isyan duygusu, işte para bizim için önemli değil, biz sokaklarda adaleti sağlayacağız gibi… Bir de 16-17 yaşında çocuklar arasında bir dayanışma kültürü gelişiyor. Belki torbacılıktan, belki haraç almadan elde edilen paralarla o çocuklar, kendi akranları arasında bir çekim merkezi haline geliyorlar.

 

- Çıktıkları mahallenin etnik, kültürel ve siyasi yapısına göre şekillenen bu çetelerin bir ideolojisi var mı gerçekten?

Bir ideolojileri olduğunu düşünmüyorum. Ama onların ne söylediklerinden bağımsız olarak, ortaya çıkan toplumsal tabloya baktığımızda gençliğin bir arayışı var. İkitelli’nin, Maltepe’nin, Gülsuyu’nun Bahçelievler’in ara sokaklarında işsiz genç var. Bunlar evde oturmuyorlar aslında. Evet işsizler ama oradaki kahvehanelere, kafelere takılıyorlar, akranlarıyla vakit geçiriyorlar. O kültürel yapı içerisinde de bu çocuklarla tanışıp kendilerini ifade edebilecekleri, bir şeyler yaptıklarına inandıkları bir kültürün içerisinde bu çetelere katılıyorlar. Asıl tehlikeli olan ve geleneksel mafyadan farklı olan da bu.

 

- Nasıl bir fark bu?

Geleneksel mafya sadece bir mahalle, bir kahvehane üzerinden örgütlenen bir yapı. Mesela Karagümrük çetesi vardı. Karagümrük Spor Kulübü üzerinden gençliği etkiliyordu. Ama yeni nesil çetelerin alanları, propaganda alanları geniş.

 

- Hatta uluslararası olanlar var değil mi?

Evet. O kadar büyüdüler ki bu çeteler, çünkü insan kaynağı gibi bir problemleri yok. Konuştuğum bir çete üyesi ‘bizim insan kaynağı problemimiz yok. Binlerce genç bize katılmak için başvuruyor. Her gün silahlı yüz kişiyi İstanbul'da sokağa indirebiliriz’ dedi.

 

- Bu çetelerin devşirdiği gençler kim, kitabında çoğunun tekstil atölyelerinde çalıştığını öğreniyoruz…

Genelde orta ya da lise eğitimine sahipler. Bütün davalara baktığımızda, mesela Barış Boyun davası 305, Daltonlar davası 105 sanıklıydı. Kimlik tespiti sırasındaki ifadelerinde özellikle doğum tarihlerine, ne iş yaptıklarına dikkat ettim. Merdiven altı tekstil atölyeleri ön plana çıkıyor. Bu şu anlama geliyor. Aslında işsiz. Yani günübirlik işlerde sigortasız çalışıyorlar. Bir amacı olmayan yoksul bir gençlik kitlesi. Bir etnisiteye ya da bir bölgeye bağlanamaz bu çeteler. Yaşadıkları mahalleye göre değişiyor. Ama Kürt meselesinin bu çocukların ortaya çıkışında çok önemli olduğunu, etkili olduğunu düşünüyorum. Mesela Hacı Ahmet, Tarlabaşı, buralar 90’larda köy boşaltmalar nedeniyle zorunlu göçle gelen ailelerin yerleştiği yerler. Gazi Mahallesi, İkitelli’nin arka mahalleleri. İkinci, üçüncü kuşak çocuklar bunlar genellikle. Adana, Mersin için de geçerli bu durum. Halil Ay çetesi Adana’dan çıktı mesela. Baygaralar yine oralardan çıktı. Zorunlu göçün etkisi keşke akademik olarak araştırılsa…

 

- Politik mahallelerden çıkan çetelerdeki çocukların bazıları politik ailelerden geliyor, mesela az önce ismini verdiğiniz Volkan Reçber’in babasının sosyalist bir geçmişi var. Bu nasıl oluyor?

Baba ile görüşmeye çalıştık, kabul da etmişti ama bazı nedenlerden dolayı olmadı. Oğlunu ondan dinlemek istiyordum.

 

- Bu çocukları para, güç, erkeklik gibi nedenler mi bu çetelere yöneltiyor?

Tek bir nedene bağlayamayız. Konuştuğumuz sosyolojik ortam bu çocukların çeteleşmesini sağlayan etkenler. Kürt meselesi de var, 16-17 yaşında bir şeyler yapmak isteyen, bir şeye aidiyet hissetmek isteyen, günde 12 saat bir tekstil atölyesinde çalışıp, haftada bir gün izinle bütün ömrünü tüketmek yerine o gençlik heyecanıyla bu çetelerin çekimine kapılan çocuklar da var.

 

-Yine kitaptan gidersek bir yıl önce molotof atan çocuk bir yıl sonra bir çeteye giriyor ve ülkücü olduğunu ifade ediyor, bu geçişler nasıl mümkün oluyor?

Siyasal kimlikler orada kayboluyor. TikTok'ta benim izlediğim bazı videolarda Ahmet Kaya şarkıları ya da Kürtçe marşlar dinleyen bir grubun ‘Ötüken’de cenk olur’ diye paylaşım yapan başka grupla toplantısını gördüm. Orada büyük ihtimalle bir ittifak var ve çok kolay bir araya gelebiliyorlar. Geleneksel mafyadan farklı olarak hiyerarşik bir yapı yok bu çetelerde. Paralel bir örgütlenme var. Bu çetelere katılmak da çıkmak da çok kolay.

 

- Geleneksel mafyada ise çıkmak çok zordu diye biliyoruz.   

Çok zordur. Yaş ortalaması yüksektir. Kolay kolay da giremezsin, bir şeyleri başarmış olman gerekir o mafyaya girmek için. Ama yeni nesil çetelere sosyal medya üzerinden, cezaevlerinden, mahalle ilişkilerinden rahatlıkla girilebiliyor. Mesela Daltonlar iddianamesinde bir çocuk vardı. İsmini vermeyeyim, bu çocuk İzmir’den geliyor. İzmir’de cezaevindeki bir arkadaşı Daltonlar üyesiyle tanışıyor. Haber gönderiyor, ‘bana güvendiğiniz gibi güvenebilirsiniz’ diye. İzmir’den gelen bu çocuğu İstanbul’da bir siteye yerleştiriyorlar. Bu çetelerin hücre evleri var. Esenyurt’ta bir site içinde üç dört blok olan bir sitenin yönetimi bunlarda. Güvenlik bunlarda. Siteye giriş çıkış kontrollü. İzmir’den gelen bu çocuk bir hafta ya da 10 gün sonra bir yerin taranması olayına katılıyor.

 

- Geleneksel mafyada adını bildiğimiz Şahinler, Sarallar grupları var. Alaattin Çakıcı, Sedat Peker gibi isimler var. Bu Daltonlar, Redkitler, Casperlar kim; kullandıkları isimler de yeni nesli yakalayan bir dil..

Klasik mafya şu veya bu şekilde, özellikle büyük gruplar açısından söylüyorum, devletle ilişkili olmak zorunda. Uğur Mumcu’nun kitaplarından okuduğumuz Bekir Çelenkler, Sarı Avnilerin varlığı yükselmesi devletle kurduğu ilişkiye bağlı. Ve daha dar kapsamlı yapılar. Bir lider kültü ya da kabadayı ismi etrafında, onun isminin belirleyici olduğu yapılardı. Bu yeni nesilde ise bir lider kültü yok. Klasik mafya ya uyuşturucu işi ya da sigara kaçakçılığı yapardı. Hiç mi geçişkenlik yoktu vardı tabii, sigara kaçakçılığından eroin ticaretine geçen mafyalar da oldu. Ama ikisini bir arada yapmazlardı. Bu yeni nesil çeteler ise önce küçük çaplı işlerle başlıyorlar. Mahallelerde hırsızlık, haraç alma eylemleri gibi… Buradan sivrilebilenler büyüyor. Bu çete kültürü içerisinde çok değişik faaliyetler var. Daltonlar iddianamesinde vardı, haraç topluyorlar, bir büyük holding için tahsilat işini de yapıyor ama aynı zaman da uyuşturucu işi de yapıyor.

 

- Holdingin adını vermeyeceksiniz diye düşünüyorum, daha detaylandırır mısınız?

Holding sahibi çete üyelerini SGK'lı yapmış kendi şirketinde. Hem koruması olarak hem de bir inşaat işi yapıyor. İddianame de var. Hem de fiyatları düşürmek için iş yaptığı insanları tehdit ettiriyor, dövdürüyor, kurşunlatıyor. Bazı ödemeleri yapmıyor. Bu çetelerde bazı liderlerin adını biliyoruz, Barış Boyun gibi, İtalya’da tutuklu. Mustafa Timur gibi, Irak'tan operasyonla getirildi. Ama yine de bu çetelerin varlıklarının bu kişilere bağlı olduğunu söyleyemeyiz. Yakalananlar, öldürülenler oldu ama yapı kendini devam ettiriyor. Geçmişte Dündar Kılıç yakalandığında faaliyetleri kesintiye uğrardı o cezaevinde olduğu süre içerisinde. Ya da Sedat Peker içeri alındığında kesintiye uğrardı. Tamamen kesintiye uğramasa bile faaliyetleri daralırdı. Barış Boyun’un Latin Amerika’daki gibi kartelleşmenin ilk öncülerinden olduğunu düşünüyorum.

 

- Escobar gibi mi?

Escobar farklı çeteleri ki kartelin anlamı bu, kendi çatısı altında topladı. Ama bu çeteler bazen kendi kartelleriyle ters düşebilirler, ayrılabilirler. Barış Boyun çok farklı çeteleri kendi çatısı altında toplayan biri. Örneğin Sırp suç örgütü lideri Jovan Vukotiç’in Şişli’de öldürülmesi işi başka bir Sırp çetesinin ihale etmesiyle Barış Boyun’a verildi. Barış Boyun da bu işi 1,5 milyon Euro’ya bir alt çeteye havale etti ve onlar öldürdüler. Ama yarın o çete ile Barış Boyun ters düşebilir.

 

- Bu anlattıklarınızdan şunu anlıyorum, geleneksel mafyadaki bağlılık, sadakat bu yeni nesil çetelerde yok, öyle mi?

Dillerinde var. Mesela Barış Boyun bir konuşmasında diyor ki ‘ben hiçbir zaman kendi şahsi çıkarlarım için savaşmadım, hep dostlarım için savaştım.’ Sürekli abi kardeş söylemi var. Para için abi kardeşi satar mı vs. Şeref ve onur kavramlarını çok fazla kullanıyorlar ama pratikte böyle bir durum yok. Bizim konuştuğumuz bir çete üyesi ‘bu dünyada abiler ve kardeşler vardır ama sonuçta her şey çıkara dayalıdır. En yakınınızdakiler sizi satabilir’ dedi.

 

- Peki eski ve yeni karşılaştırmasından devam edersek rap grupları var, mesela Heijan Muti… Teknoloji konusunda da çok mahirler anladığım…

Bu çocuklar teknolojinin içine doğdu. Bizim bilmediğimiz programlarla haberleşiyorlar ve polis dinlemelerinden, polis takibinden de böyle kurtulmaya çalışıyorlar. Bunlar hava atmayı da çok seviyor. Ellerinde silahlarla poz verip fotoğraf çektiriyorlar

Mesela Abhazya’daki çetenin üyelerinden biri saklandıkları yerden bir fotoğraf paylaşıyor. Çevre gözükmüyor, bir oda sadece, o fotoğraftaki ışıktan konumu tespit ediyor Türkiye’den giden çete ve suikastı öyle gerçekleştiriyor.

Yarın: Yeni nesil çetelerin herhangi bir ahlaki değeri var mı, Sinan Ateş’in vurulması için ilk teklif hangi çeteye gitti, bu çetelerde kadınlar da var mı?

 

16 EKİM’LER

1793 - Fransa kraliçesi Marie-Antoinette başı giyotinle kesilerek idam edildi.

1889 - İngiltere'nin futbol kulübü olan Brentford FC kuruldu.

1916 - Margaret Sanger, ilk doğum kontrol kliniğini New York'ta kurdu.

1924 - Topkapı Sarayı müze olarak ziyarete açıldı.

1945 - Tarihe Ankara Cinayeti olarak geçen, üst düzey bürokratların adının karıştığı cinayet gerçekleşti.

1946 - Fevzi Çakmak önderliğinde bir grup İnsan Hakları Cemiyeti kurmak üzere başvurdu.

1946 - Nürnberg Duruşmaları'nda ölüme mahkum edilen 12 Nazi'den 10’unun cezası infaz edildi; Hermann Goering infazdan birkaç saat önce intihar etti.

1949 - Yunan İç Savaşı sona erdi.

1951 - Pakistan'ın ilk başbakanı Liyakat Ali Han, Ravalpindi'de suikast sonucu öldürüldü.

1964 - Çin, ilk atom bombasını patlatarak dünyanın 4. nükleer gücü oldu.

1964 - İngiltere'de İşçi Partisi iktidara geldi. Harold Wilson başbakan oldu.

1978 - Polonyalı kardinal Karol Wojtla, II. Jean Paul olarak Papa seçildi.

1980 - Eski başbakanlardan Nihat Erim'i öldürmekten tutuklu Ahmet Karlangaç hücresinde ölü bulundu. Karlangaç'ın intihar ettiği öne sürüldü.

1981 - 12 Eylül Darbesi: Millî Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan 2533 sayılı kanunla, Türkiye'de faaliyet gösteren tüm siyasal partiler feshedildi ve mal varlıkları hazineye devrolundu.

1984 - 3 bin imzalı "Gökova'da santrala Hayır" dilekçesi Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e iletildi.

1986 - Nobel Edebiyat Ödülü'nü Nijeryalı yazar Wole Soyinka verildi.

1987 - Kapatılan Türkiye İşçi Partisi (TİP) genel başkanı ve eski milletvekili Behice Boran için Meclis'te tören düzenlendi. Boran 11 Ekim günü sürgünde ölmüştü.

1988 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren Federal Almanya'da "Bir zaman gelecek Türkiye'de de komünist partisi kurulacak" dedi.

1990 - Sovyetler Birliği başkanı Gorbaçov, serbest piyasa ekonomisine geçileceğini açıkladı.

1994 - Türk asıllı Alman vatandaşları Leyla Onur ile Cem Özdemir Almanya parlamentosuna milletvekili seçildi.

1996 - Guatemala'da bir stadyumda izdiham yaşandı; 78 ölü, 100 yaralı.

2002 - Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin, 7 yıllık yeni görev süresi için düzenlenen halk oylamasında oyların tamamını aldı.

2002 - Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush, ABD kongresinin onayladığı, Irak'a savaş açma yetkisi veren kararı imzaladı.

 

16 EKİM’DE DOĞANLAR

1854 - Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portresi adlı romanıyla tanınan İrlanda doğumlu İngiliz yazar (ö. 1900)

1888 - Eugene O'Neill, Amerikalı oyun yazarı ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (ö. 1953)

1890 - Michael Collins, İrlanda bağımsızlık mücadelesi kahramanlarından (ö. 1922)

1891 - Behzat Butak, Türk tiyatro sanatçısı (ö. 1963)

1927 - Günter Grass, Alman yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (ö. 2015)

1952 - Coşkun Sabah, Türk müzisyen

1958 - Tim Robbins, Amerikalı oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen

1979 - İlker Ayrık, Türk oyuncu, sunucu ve yönetmen

1996 - Toprak Razgatlıoğlu, Türk motosiklet yarışçısı

 

16 EKİM’DE ÖLENLER

1981 - Moşe Dayan, İsrailli general ve siyasetçi (d. 1915)

1988 - Güneri Tecer, Türk sanat müziği sanatçısı (d. 1933)

2003 - Avni Arbaş, Türk ressam (d. 1919)

2006 - Füsun Sayek, Türk Tabipler Birliği başkanlığını yapmış göz doktoru (d. 1947)

2007 - Deborah Kerr, İskoç kökenli İngiliz sinema ve sahne oyuncusu (d. 1921)

2015 - Memduh Ün, Türk futbolcu, sinema yönetmeni, oyuncu, senarist ve yapımcı (d. 1920)

Yorumlar