ANILARINI OKUMADAN KİMSE AZİZ NESİN'İ "TANIYORUM" DEMESİN!

  

Aziz Nesin’i zaten severdim. Fakat anılarını okuduktan, çocukluğunda ve gençliğinde “okuyanı şaşkına çeviren” yaşam ayrıntılarını öğrendikten sonra, sevmek ne kelime… Kartopunun yuvarlanıp çığa dönüşmesine benzer, gideren büyüyen devasa bir hayranlık duydum kendisine.

Anıları, önce annesine, sonra babasına yazılmış bir ağıt.

Nitekim şöyle sesleniyor sözün başında annesine:

 

Bütün anneler, annelerin en güzeli,

Sen, en güzellerin güzeli.

Onüçünde evlendin,

Onbeşinde beni doğurdun,

Yirmialtı yaşındaydın,

Yaşamadan öldün.

Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.

Bir resmin bile yok bende,

Fotoğraf çektirmek günahtı.

Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.

Elektrik, havagazı, su, soba,

Ve karyola bile yoktu evinde.

Denize giremedin,

Okuma yazma bilmedin.

Güzel gözlerin,

Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.

Yirmialtı yaşındayken

Yaşamadan öldün.

Anneler artık yaşamadan ölmeyecek…

Böyle gelmiş,

Ama böyle gitmeyecek!

 

 


 

Kitabın tam adı uzunca:

Özyaşam öyküsü

Böyle Gelmiş Böyle Gitmez

Yol

Yokuşun Başı

Yokuş Yukarı

 

Anlatıyor Aziz Nesin:

Dünyaya gözümü yangınla açtım. İlk anım, kapkaranlık gökyüzünü kaplamış o kıpkızıl alevlerdir. Ondan öncesini hiç ansımıyorum. Ama o ilk anı da, bütün ayrıntılarıyla belleğime çakılıp kaldı.

Annem uyandırdı. Sarı topuzlu pirinç karyolanın başucunda, duvarda asılı,

içinde Kuran bulunan sim işlemeli mavi atlas keseyi aldı, öpüp başına koydu .

Sonra o keseyi boynuma geçirdi. Kız kardeşimi de salıncaktan kaptı.

Perdesi açık pencereden, kıvılcımlar saçan, yalımlar püsküren, ateş kusan,

kıpkızıl bir gökyüzü görünüyordu. Tavanda, döşemede, duvarlarda, kırmızı ışıklar oynaşıyor, büyüyüp küçülerek, uzayıp kısalarak… Aynaya baktım: Yanan gökyüzü aynanın içine dolmuş…

Sokak kapısı güm güm vuruluyor. Dışarda anlamsız bir uğultu, bağırıp çağırmalar… Ara sıra bir çocuk ağlaması yada bir kadın çığlığı, uğultuyu yırtıyor.

Kıvılcımların, ateşten iri böcekler gibi pencere camına çarptığını görüyordum, çıtır çıtır sesler, yangın sesi… Sonra pencerenin camı yok oluverdi, ya eridi, ya kırıldı. Yüzüme bir harlı sıcaklık vurdu.

Odanın kapısı itilerek açıldı birden. Bitakım adamlar doldu içeri… Ellerine

geçirdiklerini alıp alıp gidiyorlar. Annem, bu adamları yangından eşyamızı kurtarmaya çalışan iyilikseverler sanıyormuş.

Bir kucağında ben, bir kucağında kız kardeşim, annem bizi merdivenden indirdi, açık duran sokak kapısının dışına çıkardı, eşiğe bıraktı, yeniden evin içine seğirtti.

Sokaktaki adamlar evin içine doluşurlar, içerdekiler de yağmaladıklarıyla dışarı çıkarlarken, üstümüze başımıza basıyorlardı. Annem kucağında dikiş makinesi, öbür elinde oturakla geldi. Onsekiz yaşındaki annemin o yangından kurtarabildiği, iki çocuğuyla Kuran, dikiş makinesi, bir de oturaktı. Dikiş makinesi, annemin el emeğiyle satın almış olduğu çeyiziydi. Kardeşimin oturağını da şaşkınlıkla yangından kurtarmış.

Bütün bu olanlar, beni hiç korkutmadı; bir gece şenliğindeymişiz, bir bayram eğlencesindeymişiz gibi geldi bana, belleğimde öylece kaldı.

 

Şurası kesin.

Aziz Nesin’in müthiş bir belleği varmış. Ve elbette, ne zaman aklına bir şey gelse, onu bir kağıt parçasına yazıp yazıp saklamasıymış.

Ne kadar çok okuyan, ne kadar çok yazan biri olduğuna dair benim de bir anım var onula ilgili.

Seksenli yılların ikinci yarısında, bir kez yapılabilen Dikili-Midilli ortak festivaline katılanlar arasında onunla beraberdim. Gidişte Dikili’den binmiştik bir feribota.

Hava rüzgarlı, deniz dalgalıydı.

Gemi fena sallanıyordu, bir sağa bir sola ve hatta bir yukarı, bir aşağıya.

İnsanlar yapışmıştı oldu yere.

Aziz Nesin ise elindeki kitapla sallanıyor ama okumaktan vaz geçmiyordu.

Şaşırmıştı ve hayranlıkla izlemiştim onu.

Yine ona dair, yaşadıklarıma ve yaşadıklarına dair anlatacağım çok şey var.

Fakat dilerim, önce “anılarını” okursunuz.

Okuyun ne olur.

Çok yazan, güzel yazan bir adamın, aslında “en güzel kendi yaşamını” yazdığına kendi gözlerinizle tanık olun.

 

Kitabı alabileceğiniz bazı adresler:

NESİNYAYINEVİ  KİTAPYURDU  İDEFİX


Yorumlar