FATİH ALTAYLI’DAN ÇALDIM BAŞLIĞI: AK Partili Marie Antoinette

 

Başlığı görüp, yazıyı okumamak mümkün mü? Olayı bildiğim için AK Partili Marie Antoinette’in kim olduğunu hemen tahmin etsem de, Fatih Altaylı’nın yazısını okudum.

Buyurun siz de okuyun:



Biz kabak çekirdeği 620 TL oldu diye hayıflanırken, AK Parti İzmir milletvekili Şebnem Bursalı, sosyal medya hesabına Monaco Yat Kulübü’nde yediği ıstakozun fotoğrafını koymuştu, ekonominin hali yüzünden kaybettikleri seçimin üzerinden henüz 1 hafta geçmişken, dünyanın en pahalı kentinden, sadece yat sahibi 2500 milyarderin üye olduğu Yacht Club de Monaco’nun (YCM) lokantasından.

YCM sıkı kuralları olan bir yerdir ve öyle her babayiğidin girip oturacağı bir yer değildir.

Şaşırdım.

Bir iktidar milletvekili, Akdeniz kıyısının en havalı kulüplerinden birinin özel lokantasında menüdeki en pahalı yemeklerden birini yiyor (250 gramı 60 Euro) ve dahası bunu sosyal medyasından paylaşıyordu. Çöp karıştırıp yemek arayan millete “Ekmek alamıyorsanız pasta yiyin” diyen Marie Antoinette gibi.

Hemen birkaç arkadaşı aradım.

Masada başka kimlerin olduğunu öğrenmek için.

Masada birkaç kişi varmış ama sadece birinin kimliğini kesin olarak teyit edebildim, modacı Zeynep Kartal’ın.

İngiltere’de yaşayan ve Türk medyasına “Lady Gaga’nın tasarımcısı” olarak akseden başarılı modacının aynı zamanda First Lady’mize de moda danışmanlığı verdiği bir sır değil ve AKP çevrelerinde biliniyor.

Masadaki bir diğer kişinin tarifinden sanki turizm bakan yardımcısı Batuhan Mumcu olduğu izlenimi doğuyor ama kesin değil, günahını almak istemem.

Şimdi diyebilirsiniz ki, “Istakoz yemek ayıp mı?”

Tabii ki değil.

Siz, ben, hepimiz yiyebiliriz.

Hatta Şebnem Bursalı da.

Ama bir milletvekilinin, hem de bir iktidar milletvekilinin, millet ekonomik krizle boğuşur, milyonlar açlık sınırında yaşarken bunu Avrupa’nın en havalı yat kulübünün terasında yemesi ve yetmezmiş gibi milletin gözüne sokarmışçasına bir de sosyal medyadan sergilemesi ayıptır.

Tam bir “Ekmek alamıyorlarsa brioche alsınlar” vakasıdır.

İktidarın büyüsünün kaçtığının, boyasının döküldüğünün, cilasının kalmadığının işaretidir.

Millet tokken istediğinizi yiyebilirsiniz, kimse takılmaz buna.

Ama millet açken bunu yerseniz sandığa gömülürsünüz.

Benim hâlâ merak ettiğim ise bunun yanında hangi şarabı içtikleridir.

Öyle ya, bu ıstakoz öyle kuru kuru yenmez.

Hele YCM’nin şahane manzaralı terasında.


Şebnem Bursalı’yı çok eskiden tanırım.

Hoş kızdı.

Güzel bir kadın oldu.

Severdim onu.

Ta ki, o acayip dönüşümüne kadar.

Yine de eski günlerin hatırına empati kurmaya, “bu vahim hatayı nasıl yaptığını” anlamaya çalıştım.

Belki o da, şu satırları okumuştu ve garip gurebanın halini anlamaya çalışmıştı. 

Kim bilir!

“Istakozla ilk kez karşılaşanlar onları denizin hamamböcekleri olarak tanımlamışlar ve toplum içindeki en itilmiş, yok sayılmış ve önemsenmeyerek ötekileştirilmiş komünitelerinden birisi olan mahkumlara yemek olarak sunulmuş; toplumun en alt düzeyindekiler için bir besin kaynağı olmuş, yani her zaman, bugünkü kadar saygı gören bir deniz mahsulü değilmiş. Hatta o zamanın sözleşmeli çalışanlarının devamlı olarak ıstakoz yememek üzerine ayaklandığı ve kolonilerin ıstakoz eti verme işini sınırlandırdığına dair belgelerin olduğundan bahsediliyor.”

 

Yorumlar