Hüzünlü
olduğu kadar, farklı bir gün, bugün.
Ülkeye
gelmiş geçmiş “en farklı” yöneticilerin başında gelen, aradan 23 yıl geçmesine
karşın namı değerinden hiçbir şey yitirmeyen, gerçekten “Sıradışı Bir Vali”
olan Recep Yazıcıoğlu’nun aramızdan uçup gittiği gün, bugün.
Yine
bugün, babasının ilk valilik yaptığı şehir olan Tokat’ın Belediye Başkanı, oğlu
Mehmet Kemal Yazıcıoğlu, şöyle anıyor onu:
“Halkı küçümsemeden kabul etti, kimseye yüz çevirmedi ve böbürlenmedi. Tevazu ile içtenlikle yönetti. Bu içtenliği O’nu halkın gözünde yüceltti. Köylüyle, işçiyle, memurla empati yaptı. Çocuklarla, öğrencilerle duygusal bağ kurdu. Sıkıntılı olan herkesi dinledi ve onları anlamaya çalıştı. Tüm bunlara yaparken disiplin içerisinde devlet aklı ile hareket etti. Diğer valilere, diğer yöneticilere ilham kaynağı oldu.”
Oğul
Yazıcıoğlu’nun dediklerini, 11 Ekim 1990 tarihli Yeni Asır’da yazmıştım.
O
yazı, “Sıradışı Bir Vali” adlı kitapta yer alan birkaç yazımdan biri aynı
zamanda.
Ve
ben de değerli, sevgili, unutulmaz dostumu, bu yazıyı paylaşarak anıyorum.
Huzur
içinde olsun.
FARKLI BİR VALİ
Göreve başladığı ilk günlerde, halkın, Aydın’ın yeni Valisi Recep Yazıcıoğlu hakkında "neler düşündüğünü" saptamaya çalışmıştım. İnsanlar biraz ürkekti. Ama daha çok, büyük bir merak vardı içlerinde.
Eh,
ne de olsa, Yazıcıoğlu'nun adı 4. Murad'a çıkmıştı. Acaba gerçekten astığı
astık, kestiği kestik birisi miydi?
Ve
aradan 14 ay geçti.
Yazıcıoğlu'na
o günleri anımsatıp, sözü, "şu geçen 14 ayda kaç kişiyi kesip, kaç kişiyi
astınız?" demeye getirdim.
Bu
tür muhabbetlerde Yazıcıoğlu kahkahalarla gülüyor hep.
Aslında
çoğu mantıklı bir temele dayanan, fakat hemen hepsi
çok
sivri ve alışılmamış olduğu için yadırganan çıkışlarının kendisine kazandırdığı
sansasyonel şöhreti umursamaz bir tavırla şöyle diyor:
"Beni
elinde palayla dolaşır sananlar, herhalde mahcup oldu..."
Vali
Yazıcıoğlu'na birlikte çarşı-pazar dolaşmayı, halkın içine karışmayı önerdim.
Hemen kabul etti. Zaten makam otomobiliyle dolaşmayı pek sevmiyor. Hele aracın
önünde sallanan forsa fena halde kafasını takmış, "Yakında tepem atacak, o
forsu kaldıracağım" diyor.
Dün
böyle bir gezinti yaptık işte. Makam araçsız ve forssuz bir şekilde Vilayet
Konağı'ndan çıkıp. Aydın çarşısında bir süre dolaştık.
Ama
"dostlar alışverişti görsün" türünden bir gezinti değildi bu.
Çünkü
hem dolaşıyor, hem de Yazıcıoğlu'nun açtığı kampanyalardan birine yardım
topluyorduk.
Sözün
burasında, Aydın Valisi'nin en önemli özelliğini vurgulamak gerekiyor. Onun
dünyaya bakışında, "paylaşma, dayanışma, yardımlaşma" gibi kavramlar
büyük ağırlık taşımakta.
Bütün
sorunları "halkın katılımıyla" aşmaya çalışmak, onun yaşam felsefesi.
Ve
Yazıcıoğlu'nun bulunduğu konum, devlet bürokrasisinin temel dişlilerinden biri
olmasına karşın, o her tavrıyla "bürokrasi denen tek dişi kalmış
canavarı" yok etmenin çabasını harcıyor.
Bir
ara, "Aydın Belediye Başkanı Cevat Aldemir'le aranız nasıl?" diye
sormuştum. "Çok iyi" deyip, ekledi:
"O
da benim kafada. Biz önce işe başlarız, istim arkadan gelir..."
LAF DEĞİL İŞ
Şimdi bir soru:
"Türkiye'nin
en önemli iki sorunu nedir?"
Bu
soruyu yüz kişiye sorsak, herhalde herkesten aynı yanıtı alırız:
"Eğitim
ve sağlık..."
Fakat
Recep Yazıcıoğlu'na bu soruyu sorma ihtiyacını duymadım. Çünkü onun böyle bir
soruya "lafla" yanıt vermesine gerek yok. Çünkü o her gün, her
dakika, "Nasıl bir derslik fazla yapabiliriz, yatak sayısını nasıl
arttırabiliriz" gibi sorulara yanıt arıyor zaten.
Aramakla
da yetinmiyor, ne yapıp-edip, gereken yanıtları buluyor.
Bulduğu
ise Aydın il ve ilçelerindeki okul bahçelerinde, yükselen yeni binalardan, peşi
sıra temeli atılan veya hizmete açılan sağlık ve eğitim hizmetlerine yardımcı
olmaları gerektiğini anlattı.
Gündemde
"Karyola Kampanyası" vardı şimdi.
Yılbaşında
hizmete girecek yeni Aydın Devlet Hastanesi için 400 karyolaya ihtiyaç
duyuluyor. Eski binalarda bulunan ve yenilenmesi gereken 250 karyola ile sayı
650'ye ulaşıyor.
Ve
bir karyolanın maliyeti bir milyon lira olduğu için, toplam 650 milyon lira
verecek 650 kişi arıyordu Yazıcıoğlu...
Sonra
Aydın Devlet Hastanesine gittik. Bir yanda yeni binadaki çalışmalar sürüyordu,
diğer yanda eski binalar hızla onarılıyordu. Türkiye'de ilk kez bir devlet
hastanesi tam bilgisayar sistemine geçecek. Bunun Aydın'da gerçekleşecek olması,
herhalde bir tesadüf değil.
Yazıcıoğlu,
hızlı çalışma temposuna ayak uyduracak insanları seçmekte de çok başarılı
anlaşılan. Bunun en somut örneği ise, Aydın Devlet Hastanesi'nin başına
getirdiği kişiden belli.
Hastanenin
başhekimi Doktor Sema Pişkinsüt, yetenekli, çalışkan, genç ve güzel bir hanım
ve Vali Yazıcıoğlu ondan söz ederken, "Bunca işi 24 saate nasıl
sığdırıyor, anlayamıyorum" diyor.
REKORA DOĞRU
Dün
ayrıca Yazıcıoğlu'nun 1964 yılında mezun olduğu Aydın Lisesi'ne de gittik.
Bahçede inşaatı devam eden yeni bina, biraz ağır-aksak ilerliyormuş. Okul
müdürü, müteahhiti değiştireceklerini söyledi.
O
sırada öğrenciler dersteydi. Yazıcıoğlu bir kapıyı açıp içeri girdi. Bana,
"Aydın'daki öğrenciler, benim benzer nutuklarıma alışıktır" deyip, öğrencilere
döndü. Çocuklardan otobüse binmemelerini istedi. Yürümeleri hem kendi
sağlıkları için yararlı olacaktı, hem de tasarruf ettikleri parayı okuldaki yeni
binanın inşaatına verirlerse, yaşamları boyunca gurur duyacakları bir eserin
tamamlanmasına katkı sağlayacaklardı.
İşte
böyle... Bir ipek böceğinin kozasını ördüğü gibi, Recep
Yazıcıoğlu
da her kapıyı çalarak, halkı olayın içine katmaya
çalışıyor.
Geçmiş
yıllarda ortalama 40 derslik yapılırmış Aydın'da... Yazıcıoğlu'nun hedefi 450
derslik yapmak. Ve galiba yapacak da...
Aslında
onun düşünce sisteminde, halkın katılımını sağlamak, sadece bu tür olaylarda
kısıtlı değil. Yazıcıoğlu, ısrar ve inatla yerel yönetimlerin güçlenmesini,
yetki ve sorumlulukların "şehir parlamentolarına" verilmesini
savunuyor. Diyor ki:
"2000
yıl önce insanlar Aydın'da bin-binbeşyüz kişilik yerel meclisler kurmuşlar ve
bu büyük uygarlığı yaratmışlar. Örneğin bu Cuma günü, Aydın'daki 11 önemli
tarihi merkezden biri olan Afrodisias'da, Sayın Cumhurbaşkanı'nın önünde
törenimiz var. Fırsat bu fırsat, düşüncelerimi Sayın Cumhurbaşkanı'nın önünde
tekrarlayacağım..."
Yazıcıoğlu'na
sordum:
"Sizin,
'merkezi otoritenin yerel yönetimlere kaydırılması' şeklindeki önerinize ve
diğer görüşlerinize Cumhurbaşkanı ne diyor?"
Yanıtı
şöyle oldu:
"Beni
en iyi anlayan kişilerden biri Sayın Cumhurbaşkanı... Aksi halde yerimde
oturamazdım..."
VE
HATIRLAYALIM…
Hayatı hem bir diziye hem de bir filme konu edilen kaç kişi var ki Türkiye’de? Ve ne hoş… İkisinde de Recep Yazıcoğlu’nu canlandıran sanatçı Erdal Beşikçioğlu olmuş.
DİĞER
8 EYLÜL’LER
- 1636 - Harvard Koleji Amerika Birleşik Devletleri'nde kuruldu.
- 1888 - İngiliz futbol liginde ilk maç oynandı.
- 1900 - Teksas'ın Galveston şehrinde şiddetli kasırga: yaklaşık 8000 kişi öldü.
- 1934 - SS Morro Castle isimli bir yolcu gemisi, New Jersey açıklarında yandı; 137 kişi öldü.
- 1952 - Ernest Hemingway'in İhtiyar Adam ve Deniz adlı romanı basıldı.
- 2009 - Trakya'da sel felaketinde 31 kişi öldü.
- 2022 - III. Charles, annesi II. Elizabeth'in ölümü üzerine Birleşik Krallık kralı oldu.
8
EYLÜL’DE DOĞANLAR
- 1881 - Refik Saydam, Türk hekim ve siyasetçi (Türkiye Cumhuriyeti'nin 4. Başbakanı ve 2. Sağlık Bakanı) (ö. 1942)
- 1925 - Peter Sellers, İngiliz aktör ve komedyen (ö. 1980)
- 1932 - Müşfik Kenter, Türk tiyatrocu, dizi ve sinema oyuncusu ve seslendirme sanatçısı (ö. 2012)
- 1946 - Aziz Sancar, Türk doktor, akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog ve Nobel Kimya Ödülü sahibi
8
EYLÜL’DE ÖLENLER
- 2003 - Recep Yazıcıoğlu, Türk kaymakam ve vali (d. 1948)
- 2017 - Onur Şenli, Türk şair ve söz yazarı (d. 1940)
- 2022 - II. Elizabeth, Birleşik Krallık Kraliçesi (d. 1926)
Yorumlar
Yorum Gönder